DPÜ’de Atatürk’ü Anlamak ve Anlatmak Konferansı

Kütahya Dumlupınar Üniversitesinde 10 Kasım Atatürk’ü Anma Günü nedeniyle Prof. Dr. Esra Sarıkoyuncu Değerli’nin konuşmacı olduğu Atatürk’ü Anlamak ve Anlatmak başlıklı anma programı düzenlendi.

DPÜ tarafından Atatürk’ü Anlamak ve Anlatmak konulu konferans düzenlendi.

Çevrim içi olarak düzenlenen ve Fen Edebiyat Fakültemizin Tarih Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Esra Sarıkoyuncu Değerli'nin konuşmacı olduğu etkinliğe dekanlarımız ve personelimiz katıldı.

Konuşmasına katılımcıları selamlayarak başlayan konuşmasının büyük bölümünü Mustafa Kemal Atatürk'ün yaşamından hikayeciklere ayıran Prof. Dr. Esra Sarıkoyuncu Değerli, katılımcılara şu ifadedelerle hitap etti:

Mustafa Kemal Atatürk, Türk ulusunun yetiştirdiği en büyük komutan ve devlet adamlarından biridir. O, ulusunun benliğinde saklı cevheri harekete geçirerek, önce Anadolu topraklarından emperyalistleri sürmüş, sonra da halkının çağdaş uluslar düzeyine çıkmasını hedeflemiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, Türk çağdaşlaşma hareketinin önderi olan Atatürk, askerliği, devlet adamlığı, devrimciliğinin yanı sıra, ayrıca seçkin bir düşünce adamıdır.

Ne var ki, bu büyük insanın tüm görüş ve düşüncelerinin aynı de­recede, özellikle kendi halkı tarafından tam anlaşıldığı söylenemez. Ör­neğin onun din ve laiklik hakkındaki görüş ve düşünceleri en az biline­ni ama en çok tartışılan ve istismar edilenidir. Öyle ki, kimi çevreler­ce konu hakkında taban tabana zıt, tamamen birbirinden farklı çeşitli düşünceler üretilmektedir. Bunlar arasında Atatürkçülüğü 'dinsizlik' olarak takdim edenlerin sayısı azımsanamayacak kadar çoktur.

Gerçekte Diyanet İşleri Başkanlığını kurduran Atatürk, ne dini toplumsal hayattan çıkarmak istemiş ne de dinin özüne dokunmuştur. Onun mücadelesi din adına ortaya çıkan zihniyetle olmuştur. Atatürk gerçekçi, akılcı, ileriyi gören, toplumunu ve dünyayı doğru okuyan, ne yaptığını bilen bir devlet adamıdır. Dine, dini değerlere değil, hurafeciliğe ve din istismarına karşıdır. Bu da din düşmanlığı değildir; gerçek dindarlıktır. Bu sebeple laiklik asla dinsizlik olmadığı gibi Atatürk de dinsiz değildir. Bu bağlamda, Türkiye koşullarında gerçek dindarlık Atatürkçülüğün bir boyutudur.

"CUMHURİYET ÖNCESİNDE HUTBELER HALKIMIZ TARAFINDAN ANLAŞILAMIYORDU"

1923 yılına kadar Cuma ve Bayram namazı hutbeleri baştan sona Arapça okunurdu. Müslüman Türk halkı, tamamı Arapça olan bu hutbelerden bir şey anlamıyor, sadece başını önüne eğip dinliyordu. Bu durum hutbenin amacına da uygun değildi. Atatürk, cesaretle bu yanlışlığın üzerine gitmiştir. Bugün hutbeler, ülkemizde Türkçe okunuyorsa, bu onun sayesinde olmuştur. Atatürk, Türk ulusu inandığı dini öz kaynağından öğrensin, Kur'an'ın ne dediğini bilsin istiyordu. "Türk Kur’an’ın arkasından koşuyor, fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var', bilmiyor ve bilmeden ibadet ediyor. Arkasından koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın" diyen Atatürk Bu sebeple Kur'an-ı Kerim'i ve Sahih-i Buhari'yi Türkçeye çevirmiştir.

Ayrıca camilerde Kur'an ayetlerinin Türkçe çevirilerinin okutulması hususunda 1932 yılında uygulamalar başlatmıştır. Yine ezan, kamet, tekbir ve salanın Türkçe karşılıkları bulunup uygulamaya geçirilmiştir. 5 Şubat 1933 günü Bursa'da yaptığı konuşmasında belirttiği gibi “Meselenin mahiyeti din değil, dildir”

Arapça ezanı yasaklayan bir yasa olmamasına karşın, bu tarihten itibaren müezzinler minarelerden Türkçe ezan okumaya başlamışlardır. Arapça ezan okuyanlara 10 liradan 200 liraya kadar para, üç aya kadar da hafif hapis cezasını öngören kanun (Ceza Kanununun 526. maddesine yapılan bir ek madde), Atatürk'ün vefatından üç yıl sonra (2 Haziran 1941 tarihinde) çıkarılmıştır. Bu yasa 16 Haziran 1950 tarihine kadar yürürlükte kalmıştır. Başka bir deyişle bu tarihle birlikte, ezan eskiden olduğu gibi Arapça okunmaya başlanmıştır. Buna karşın camilerde Kur'an ayetlerinin Türkçe çevirilerinin okunması uygulamasına devam edilmektedir. Bu, Atatürk'ün Müslüman Türk halkına güzel bir he-diyesidir.

"ATATÜRK DİN İNSANLARINA BÜYÜK SAYGI DUYARDI"

“Dinimiz bize çalışmayı emreder’’ diyen Atatürk, “varlık ve onun doğal sonucu olan rahat yaşama ve mutluluk yalnız ve ancak çalışkanların hakkı’” olduğunu belirtir. Zira Kur'an-ı Kerim’de de çalışmanın önemini vurgulayan pek çok ayet vardır.

“Dini lüzumlu bir kurum” olarak kabul eden Atatürk, kendi ifadesiyle “din oyunu aktörleri”nin meydanı boş bulmaması için Diyanet İşleri Başkanlığını kurmuştur. Şeyhlere, müritlere, dervişlere, dini siyasete alet edenlere müsamaha göstermeyen Atatürk, irticai eylemlere karşı da “Kendi başıma yalnız kalsam, yine tepelerim’’, "Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar ülkesi olamaz. En doğru, en gerçek tarikat uygarlık tarikatıdır”  demektedir.

Din ticareti yapanlara, dinden maddi çıkar sağlayanlara karşı olan Atatürk, gerçek din bilginlerini daima takdir etmiş, hizmetlerini övmüş ve onlarla iftihar etmiştir. Bunlardan biri ilk Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi'dir. Börekçi, Atatürk'ün huzuruna girdiğinde hep ayakta karşılanmıştır. “Paşam, beni mahcup ediyorsunuz.” dediği zaman da "Din adamına saygı göstermek, Müslümanlığın icaplarındandır" karşılığını almıştır.

"DİN VE ATATÜRK ÜZERİNDEN SİYASET DİNE VE ATATÜRK'E SAYGISIZLIKTIR"

Prof. Dr. Değerli, sözlerini "Atatürk’ün laiklik, din ve din adamları üzerine söyledikleri, bugün Türkiye’de hala tartışılmakta olan din-devlet, din-siyaset ve din-çağdaşlaşma ilişkilerinde yol gösterici özelliğini korumakladır. Onun din konusundaki akılcı ve gerçekçi tutumu, hem dindarları hem de dinle ilgisi olmayanları koruyucu ve rahatlatıcı niteliktedir. Çünkü Atatürk’e göre esas, olan, toplumsal düzenin sağlanması ve geliştirilmesidir. O bu kavramların her birini, birey ve toplum için yaşamsal birer değer olarak kabul eder. Bu yüzden din ve Atatürk üzerinden siyaset yapmak veya herhangi bir şekilde çıkar ummak, dine ve Atatürk’e karşı yapılmış bir haksızlık olarak değerlendirilmelidir. Türk vatanı ve ulusunun ebedi varlığı ve yüce Türk devletinin bölünmez bütünlüğü açısından bu tür haksızlıklara fırsat verilmemeli ve bunlarla mücadele edilmelidir.

Bu vesileyle, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ü bir kez daha rahmet minnet ve şükranla anıyoruz.  Mekanı cennet olsun." diyerek tamamladı.

Haberi Paylaş

Basın Yayın Halkla İlişkiler - 10 Kasım 2022, Perşembe / 1065 defa okundu.

Etiketler : dpü, kütahya, kütahya dumlupınar üniversitesi, dpü fen edebiyat fakültesi, Mustafa Kemal Atatürk,

Bu Kategorideki Diğer Haberler