DPÜ’de 15 Temmuz Paneli Düzenlendi

Kütahya Dumlupınar Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü 15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü’nün Anma Etkinlikleri kapsamında moderatörlüğünü Rektörümüz Prof. Dr. Kâzım Uysal’ın üstlendiği 15 Temmuz Paneli düzenledi.

DPÜ Lisansüstü Eğitim Enstitüsü video konferans yoluyla 15 Temmuz Paneli düzenledi.

Moderatörlüğünü Kütahya Dumlupınar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kâzım Uysal’ın üstlendiği panelde açılış konuşmasını Lisansüstü Eğitim Enstitümüzün Müdürü Prof. Dr. Şahmurat Arık yaptı. Konuşmasında Rektörümüzü, konuşmacıları ve katılımcıları selamlayan Prof. Dr. Şahmurat Arık, etkinliğin faydalı olmasını diledi ve sözü Prof. Dr. Kâzım Uysal’a bıraktı.

Sözlerine katılımcıları ve konuşmacıları selamlayarak başlayan Prof. Dr. Uysal, “15 Temmuz’u unutmayacak ve unutturmayacağız. Ülkemize büyük zararlar veren bu girişimi unutturmamak için Üniversitemiz çeşitli etkinlikler düzenliyor. Bunlardan biri de 15 Temmuz Paneli. Faydalı bir panel olmasını diliyorum” diyerek ‘Türk Tarihinde Önemli Darbeler - Darbeler Tarihi’ başlıklı konuşması için Fen Edebiyat Fakültemizin Tarih Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Arif Kolay’a söz verdi.

KOLAY: DARBELER TÜRK TARİHİNİN KÖTÜ BİR GELENEĞİ

Doç. Dr. Arif Kolay konuşmasında şu ifadeleri kullandı:

Cumhuriyet döneminde demokrasinin işleyişi sık sık darbelerle kesilmiştir. Aslında bu bizim tarihimizde eskiden beri devam edegelen kötü bir gelenektir. Dolayısıyla Osmanlı döneminde de asker birçok defa isyan ederek yönetime müdahale etmiş, Osmanlı padişahlarının yaklaşık üçte biri askerin müdahalesiyle değiştirilmiştir. Tarihimizde yaşanmış olan çeşitli darbe ve darbe teşebbüsleri hazin sonuçlara ve büyük felaketlere sebep olmuştur.

Osmanlı İmparatorluğu'nda askeri isyanlar ve darbeler, Fatih Sultan Mehmet'in ilk hükümdarlığı zamanında Buçuktepe İsyanı ile başlar ve 1913'teki Bâbıâli Baskını ile sona erer. Neredeyse Fatih Sultan Mehmet'ten sonra isyanla yüzleşmeyen Osmanlı padişahı yok gibidir. 36 Osmanlı padişahından 12'sinin isyan ve darbeyle tahtını kaybettiği göz önüne alındığında durumun vahameti daha iyi anlaşılır.

Günlerce, hatta aylarca devam eden isyanlar İstanbul halkına korkulu günler yaşatıyor, günlük hayat tamamen felç oluyordu. İsyanlar zaman zaman o kadar ileri boyutlara ulaşıyordu ki, bazen devlet adamlarının cesetleri hayvanlara yem ediliyor, bazen sadrazamlar bazen de padişahlar acımasızca katlediliyorlardı.

“DARBEYE KARŞI SİVİL TEPKİ VE DİRENİŞ YILLARCA UNUTULMAYACAKTIR”

Tahttan indirilen 12 Osmanlı padişahını sayan Doç. Dr. Kolay, Cumhuriyet döneminde başarılı olan ya da girişimde kalan darbeleri açıkladıktan sonra, sözü 15 Temmuz 2016 tarihindeki başarısız darbe girişimine getirdi ve şöyle devam etti:

7 Şubat 2012 tarihinde Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşarı Hakan Fidan’ı ifadeye çağırma operasyonuyla başlayan süreç 17-25 Aralık operasyonları ve 1-19 Ocak 2014 tarihlerinde MİT tırlarına yönelik operasyonlarla devam etmiştir. MİT gözetimindeki tırlar Adana ve Hatay’da durdurulmuş ve tırlarla terör örgütlerine yardım götürüldüğü yalanları ve kara propagandalarıyla Türkiye, terör örgütlerinin destekçisi olarak gösterilmiştir. Bu süreçte Hükümetin aldığı kararlar çerçevesinde kamu kurumlarından tasfiye edilmeye başlayan örgüt son olarak NATO’cu subaylarla iş birliği içinde 15 Temmuz gecesi başarısız bir darbe girişiminde bulunmuştur.

15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe girişimi kahraman Türk milleti, ordu içinde darbe karşıtı olan askerler ve kahraman emniyet güçlerinin direnişi sonrasında başarısız kılınmıştır. Darbenin başarısız kılınmasında hiç şüphesiz Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın rolü ve etkisi büyüktür. Darbeye karşı halkı meydanlara davet etmesi insanımıza büyük cesaret vermiştir. Bu olay şüphesiz Türkiye’de hafızalardan uzun yıllar silinmeyecek izler bırakmıştır. Özellikle darbe girişiminin sivil bir tepki ve direnişle bastırılması unutulmayacak bir öneme sahiptir. İnsanımızın darbecilere karşı gösterdiği direniş ve mücadele her türlü takdirin üzerinde bir değer sahiptir.

Kolay’ın sunumunun ardından bir değerlendirmede bulunan Rektör Uysal, “Ülkemizde geçmişten bugüne çok darbe yaşandı. Bu kadar çok darbe yaşayan başka ülkeler var mı ve bu kadar çok darbeye maruz kalan Türk milletinin bu konudaki zayıf yönler nelerdir? Yeni darbeler yaşanmaması için bunları araştırmamız gerekiyor” şeklinde konuştu.

İNAÇ: FETÖ VEKALET SAVAŞLARINDAKİ ROLÜNÜ OYNAMASI İÇİN YARATILDI

Kolay’ın ardından panelde ikinci konuşmayı İktisadi ve İdari Bilimler Fakültemizin Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanı Prof. Dr. Hüsamettin İnaç yaptı.

‘FETÖ’nün Uluslararası Boyutu’ başlıklı bir konuşma yapan Prof. Dr. Hüsamettin İnaç’ın konuşmasında şu ifadeleri kullandı:

Günümüzde terör örgütleri sınırları önceden belli ideolojilerle hareket etmiyor. Ayrıca günümüz dünyasında ‘vekâlet savaşları’ gibi bir gerçek var. Çünkü gerçek savaşlar maliyetli. FETÖ de bu şekilde bazı güçlere hizmet etmesi için yaratıldı. ‘Bu yapının İslami hassasiyeti vardı. Sonra CIA bu yapıya el attı’ dense de ben buna katılmıyorum. Terörist elebaşı Gülen’in 1966’da Erzurum’da komünizmle mücadele derneği kurduğunu ve aktif bir mücadele yaptığını biliyoruz. 1991’de ise FETÖ’nün sivrildiğini görüyoruz. Bu yıllar komünist Rusya’nın çöktüğü, Berlin Duvarı’nın yıkıldığı ve Doğu Bloğu’nun çöktüğü bir dönem.

FETÖ’nün iş adamları, medya ve eğitim olarak tanımlayabileceğimiz sacayakları üzerine kurduğu sistem, 28 Şubat’tan etkilenen Türkiye’de ve özellikle Rusya’nın denetimini yitirdiği Orta Asya’da uygulanmaya başlandı. Bu dönemde terörist elebaşı Gülen’i çeşitli düşünürlerle kıyaslayan yayınlar yapılarak, sanki çok önemli bir kişiymiş havasının yaratılması hedeflendi. 1999’da bir başka terör örgütü elebaşı Öcalan’ın Türkiye’ye getirilişiyle FETÖ’nün sağlık sorunları gibi bahanelerle ABD’ye alındığını görüyoruz.

“FETÖ’NÜN ABD’DE TUTULMASI ÖRGÜTÜN ULUSLARARASI BOYUTUNUN KANITI”

Türkiye, 17-25 Temmuz 2013’ten sonra yeni bir lobi-diaspora ile karşı karşıya kalacağımızın ilk işaretlerini görmüştü. O dönem, Türkiye aleyhinde algı oluşturmaya dönük taraflı ve özel kurgulanmış bilgi, fotoğraf ve haberler Gülen’e bağlı kişilerce pek çok dilde dünyaya servis edildi.

Elebaşı Gülen’in ABD’de tutulmaya ve desteklenmeye devam edilmesi, AB’nin Türkiye’nin yaşadığı travmayı hiç dikkate almadan sadece OHAL ve idam cezasına odaklanması, NATO’nun Türkiye’deki müttefiklerini kaybettiklerine dair feryatları, FETÖ’cü teröristlerin Almanya ve Fransa başta olmak üzere pek çok AB ülkesinde Türkiye’nin imajına yönelik manipülasyonlarda istihdam edilmesi göstermektedir ki, FETÖ, tamamen uluslararası nitelikte bir terör örgütüdür. Bu terör örgütü Türkiye’den intikam almak, dış politikada ülkemizi yalnızlaştırmak ve Ortadoğu başta olmak üzere ulusal güvenliğimizi ilgilendiren hususlarda özgün ve ulusal çıkar odaklı politikalarımızı geleneksel müttefiklerimizin siyasetine çekme gibi hususlarda hâlâ işlevsel görülmektedir.

İnaç’ın konuşmasının ardından konuya ilişkin yorumunu ifade eden Rektörümüz, “Bu sadece Türkiye’nin içinden doğan bir yapı değil. Aslında uluslararası güçlerin güdümünde bir maşa. Türk milletini savaş meydanlarında yıkamayanlar böyle bir yöntem buldular ve yaklaşık 40 yıl bu yılanı koynumuzda beslediler ve başımıza bela ettiler. İnsan kendisine verilen akılı iyiye kullanırsa meleklerin de üstüne çıkar, kötüye kullanırsa daha da aşağılık bir konuma düşer. Günümüzde dünya çok kötü bir dünya. Sonuçta yılan yılanlığını yapacak. Biz de tedbirimizi alarak, insandan örnek verecek olursak, vücut sistemimizi buna hazır ederek bunlarla baş edebiliriz. Yaşanan bu olumsuz süreçte en çok zararı hak dinimiz İslam gördü. Bu konuda da Ümit Aktı hocamız bizi bilgilendirecek” diyerek panel sözü İslami İlimler Fakültemizin Din Bilimleri Anabilim Dalı Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Ümit Aktı’ya bıraktı.

AKTI: 15 TEMMUZ BİR İŞGAL GİRİŞİMİDİR

Sözlerine “FETÖ giriştiği işgal girişimiyle hem toplumsal hem de İslam Dinine ciddi anlamda zarar vermiştir” diyerek başlayan Dr. Öğr. Üyesi Ümit Aktı ‘FETÖ ve İslam’a İndirilen Darbe’ başlığını taşıyan konuşmasında şunları söyledi:

Öncelikle şunu ifade etmeliyim ki ben bu hadiseyi özellikle ‘işgal’ olarak nitelendiriyorum. Çünkü yaşım itibariyle 12 Eylül Darbesi’ni çok net olarak hatırlayan biri olarak iki hadiseyi kıyasladığımda 15 Temmuz’daki hadisenin başka türlü nitelendirilemeyeceğini düşünüyorum. İki hadise arasındaki belki de en önemli fark altını çizerek ifade edeyim, darbelerde asker elinde bulundurduğu silahlı güçle siyasi yönetime el koymuş ve halk da buna mukavemet göstermemiştir. Ancak bu defa ordu ve millet el ele bu işgal girişimi karşısında hep birlikte, tek vücut mücadele etmiş ve FETÖ’nün işgal girişimini önlemiştir.

O gece pek çok vatandaşımızın şehit ya da gazi olmasıyla bu işgal önlense de eli kanlı FETÖ İslam’a ait pek çok değere darbe indirmiştir. Bunlardan bir kaçına değinmeye çalışacağım.

FETÖ’nün İslam’a ilk darbesi istiklalimize yöneliktir. Çünkü istiklal yani hürriyet tüm ibadetlerin yani dini yaşayabilmenin temel şartıdır. İstiklal Marşı şairi merhum Mehmet Akif Ersoy ‘Hakkıdır hakka tapan milletimin istiklal’ mısrasıyla en güzel bir şekilde bunu ifade eder.  Buradaki mesaj çok açıktır. Eğer bu millet Hakka tapmaktan vazgeçecek olursa istiklal hakkını da kaybeder ve giderek başka milletlerin esareti altına girmeye mecbur olur. Ancak tarih boyunca daha zor şartlarda bile istiklaline sahip çıkan bu millet o gece de inancından gayrı hiçbir teçhizatı olmaksızın meydanlara inerek istiklaline sahip çıktı.

“FETÖ EN BÜYÜK DARBEYİ İSLAM’A VURMUŞTUR”

Eğer o gece teşebbüs edilen işgal girişimi başarıya ulaşsaydı. Dinen yapılacak işlerin bir değeri kalmayacaktı. Ancak FETÖ mensupları tüm irade ve hürriyetlerini FETÖ elebaşına devrettiklerinden mensubu bulundukları ümmetin ve bu milletin mensuplarına isyan ve işgal girişiminde bulunarak İslam’a en önemli ilk darbeyi İslam kardeşliğinden vurdular.

FETÖ’nün İslam’a vurduğu bir diğer darbe ise İslam toplumundaki ‘güven’ olgusunun sarsılmasına sebep olmalarıdır. Zira İslam dinin yayılmasında ve İslam toplumunun organize olmasında geçmişte tarikatların günümüzde ise dini grupların büyük rolleri oldu. 15 Temmuz hadisesinden sonra yapılan araştırmalarda dini hizmetleri deruhte eden devletine ve milletine bağlı, samimi gönüllü teşekküllere toplumsal güvenin maalesef ciddi olarak azaldığı tespit edilmiştir. Nitekim gönüllü teşekküllerin özellikle üniversite öğrencileri için önem verdikleri yurt hizmetleri neredeyse sıfır noktasına gelmiştir. Bu da gençlerin dini sosyalleşmesinin önemli oranda zarar görmesine böylece dini geleneğin aktarılmasında kesintiye sebep olmuştur.

Son olarak FETÖ hem itikadi hem de ameli anlamda bazı düşünce ve uygulamalarıyla İslami geleneğe darbe vurmuştur. Bu noktada bizlerin şu soruyu sorması gerekiyor: Nasıl oldu da FETÖ en son ve sahih dini kullanarak bu ihanete imza attı? Yeni 15 Temmuz’lar olmaması için bunu düşünmemiz ve anlamamız gerekiyor.

Rektör Uysal, Dr. Öğr. Üyesi Aktı’nın konuşmasının ardından “Hüsamettin ve Ümit Hocalarımız FETÖ’nün amacının işgal olduğunun altını çizdiler. Bu örgütün bir dış mihrak ayağı var ve o mihrakın amacı Türk milletini tarih sahnesinden silmek ve yok etmektir. FETÖ ve benzeri örgütlerinin amacı ise Sayın Cumhurbaşkanımızı indirmek, anayasal düzeni bozmak ve Gülen teröristinin ruhani lider olduğu bir düzen kurmaktır. Çok katmanlı örgütle mücadele etmek kolay değil. Allah milletimize bu anlamda güç kuvvet ve feraset versin.

ATAN, 15 TEMMUZ’U SANAT YOLUYLA YORUMLADI

Panelde dördüncü konuşmacı olan Güzel Sanatlar Fakültemizin Çizgi Film ve Animasyon Bölümü öğretim üyelerinden Prof. Dr. Uğur Atan, panelde ‘15 Temmuz’u Sanat Yoluyla Anlamak’ başlıklı konuşma yaptı.

Prof. Dr. Uğur Atan konuşmasında sanatın ve sanatçının tanımının yaptıktan sonra 15 Temmuz 2016 darbe girişimini konu alan afişlerden örnek vererek eserleri ve bu eserlerin arka planını çeşitli açılardan yorumladı.

TAŞKIN: TÜRKİYE’NİN İSTİKRARINA İLK DARBE 2013’TE VURULDU

Panelde son konuşmacı olan İktisadi ve İdari Bilimler Fakültemizin Uluslararası Ticaret ve Finans Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ercan Taşkın, ‘15 Temmuz Hain Darbe Girişimi ve Ekonomik Sonuçları’ başlıklı konuşmasında şöyle konuştu:

Tüm katılımcılar konuşmalarında 15 Temmuz darbe girişimini kendisi açısından değerlendirdiler. Ancak ben tüm bu anlatımların bir şekilde ekonomiyle ilgili olduğuna inanıyorum. Türkiye’de 2002 yılından bu yana ekonomik anlamda büyük değişimler yaşandı. Bunun 2013 yılındaki operasyonlara kadar istikrarlı bir şekilde büyüdüğünü ve Türkiye’nin bu anlamda dünyadaki pek çok ülkenin arasından sıyrıldığını görüyoruz. Ancak 17-25 Aralık operasyonları ile yurt dışında Türkiye için kötü bir imajın yaratılması amaçlandı. Bunu planlayanlar amaçlarında kısmen başarılı olsa da ülkemiz kısa sürede bu olumsuzluğu kendi lehine çevirince bu kez darbe girişimine yönelerek Türkiye’yi pek çok parçaya bölüp iş yapamaz duruma getirmeyi hedeflediler.

15 Temmuz 2016’daki başarısız darbe girişimi ve ardından yaşanan süreç Ülkemiz için 350 milyar dolara yakın bir zararı doğurdu. Bunları aşmak hiçbir ülke için kolay değil. Ancak istikrarlı bir yönetimle bu sorunları aşmanız mümkün. Bugün bu gibi ekonomik sorunlardan çok Covid-19 ile mücadele ediyoruz.

“TÜRK HALKININ EKONOMİYE KATILMA İSTEĞİ TAKDİR EDİLESİ”

Hem Türkiye ekonomisinin hem de gayri safi yurt içi hasılanın 2013’e kadar yükselen ivmesi bu yılda sekteye uğradı ve özellikle 2016’dan sonra da ekonomide kayda değer dalgalanmalar yaşandı. Ancak tüm bu süreçte Türk halkı önemli bir direnç gösterdi ve başka ülkelere ya da yastık altına yönelmek yerine ekonomiye katılmayı sürdürdü.

Ben 15 Temmuz’un 4. yıl dönümünde şehitlerimize Allah’tan rahmet, gazilerimize ve milletimize minnetimi sunuyorum. Bunun yanında Türk halkının hem bağımsızlığı hem de ekonomiye katılım göstermesinin de çok önemli olduğunu vurgulamak istiyorum.

Prof. Dr. Taşkın’a ve tüm katılımcılara teşekkür eden Prof. Dr. Kâzım Uysal, “Önceden açık açık yapılan hatta bakanlıkları bile kurulan sömürgecilik günümüzde gizli gizli yapılıyor. Ulusal ekonomilere yapılan saldırılarla ülkelerin sömürgeleştirilmesi amaçlanıyor. FETÖ’nün ‘himmet’ adı altında topladığı paraları ülkemizin aleyhine olan odaklara taşıyarak ülkemize büyük zarar verdiği de bilinen bir gerçek. Bu zarar, dünyaları verseniz ödenmez” ifadelerini kullandı.

Toplantı konuşmacıların genel değerlendirme cümleleri ile sona erdi.

Haberi Paylaş

Basın Yayın Halkla İlişkiler - 16 Temmuz 2020, Perşembe / 2503 defa okundu.

Etiketler : dpü, kütahya, dpü hisarcık meslek yüksekokulu,

Bu Kategorideki Diğer Haberler