744. Vuslat Yıldönümünde Hz. Mevlana’yı Anma Programı Düzenlendi

Üniversitemiz Edebiyat Bölümü tarafından, 744. Vuslat Yıldönümünde Hz. Mevlana’yı Anma Programı düzenlendi. Programa Fen Edebiyat Fakültemiz Dekanı Prof. Dr. Anıl İça, öğretim üyelerimiz ile öğrencilerimiz katıldı.

Anma programında Hz Mevlana hakkında bilgiler veren Yrd. Doç. Dr. Kadir Güler şunları dile getirdi: “Asıl adı Muhammed Celâleddin olan bu büyük mutasavvıfın en çok bilinen lakabı Mevlânâ’dır. Mevlânâ, efendi, sahip, mâlik anlamında Arapça sıfat olan “Mevlâ” kelimesiyle; "biz" anlamındaki Arapça bitişik şahıs zamiri “nâ”dan oluşmakta ve “Efendimiz” anlamına gelmektedir. Arapça’da genel olarak “el-Mevlâ”, diğer Doğu dillerinde “Mevlâna” sıfatı İslâm dünyasında hürmet belirtmek için önemli kişilerin isimlerinin önünde, Osmanlı döneminde âlim ve faziletli kişiler için “Efendimiz” anlamında kullanılmıştır. Evliya Çelebi’nin amcazâdesi Firâkî, kaynaklarda Mevlânâ Firâkî olarak geçmektedir. Vefâtından sonra adıyla birlikte kullanılan “Mevlevî” lâkabı Allah, sahip, efendi gibi anlamlar taşıyan “Mevlâ” kelimesine nispet “î“si eklenerek oluşturulmuş bir kelime olup “Mevlâ"ya mensup” anlamındadır.”

Allah"a bağlı, ilâhî, dinî anlamıyla bu kelime İslâm dünyasında önemli bilgin ve şeyhler için lâkap olarak kullanılmıştır. Günümüzde bilhassa Hindistan’da Allaha bağlı âlimler ve şeyhler için bu anlamıyla kullanılmaktadır. Mollâ kelimesi, lâkap olarak Mevlâna için az da olsa kullanılmıştır diyen Yrd. Doç. Dr. Kadir Güler sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Bu kelime, muhtemelen Arapça "Mevlâ" kelimesinin İranlılar tarafından bu şekilde telaffuz edilmesiyle oluşmuştur. Türkçe’de de bazen “Munlâ” (Monlâ) şeklinde telâffuz edilen bu kelime din âlimleri için kullanılmaktadır. Allah, efendi, sahip ve sultan anlamlarına gelen “Hudâvendigâr” sıfatı, Menâkıbu"l-ârifîn"den ve Sipehsâlâr"ın Risâle"sinden anlaşıldığına göre Mevlâna için çocukluk yıllarından itibaren kullanılan lakaplardandır.

Tarih boyunca Dünya’ya yön veren milletler, kurdukları medeniyetleri yetiştirdikleri kültür ve sanat erbabı âlim şahsiyetlerle muhafaza etmişlerdir.  Sadece Türk ve İslâm medeniyetine değil, insanlığa son derece önemli hizmetler yapan ve 13. yüzyılın kainata armağan ettiği bu şahsiyetlerinden biri de Mevlânâ’dır. Mevlânâ, Türkistan/Harezm/Harzemşahlar coğrafyasında doğmuştur. 8. asırda Müslüman olan Harezm, Büyük Selçuklu Devletine bağlı bir bölge iken 1097 yılından sonra Vali Atsız döneminde yarı bağımsızlık kazanmış, Anuş Tegin, Alaaddin Tekiş, Alaaddin Muhammed ve özellikle Muhammed Harzemşah döneminde büyük bir devlete dönüşmüştür. Harezmşahlar devrinde başkent Cürcan ve Ürgenç başta olmak üzere, Herat, Belh, Merv, Nişâbur, Buhâra ve Semerkand bir bilim ve sanat merkezi hâline gelmişti. Cürcan'da on civarında büyük vakıf kütüphânesi vardı.  Selçuklunun merkezi Mervdir. Nişabur, ilim ve sanat adamlarının toplandıkları parlak bir medeniyet merkezi olmuştu. İlk Selçuklu medreseleri Nişabur’da kurulmuştur. Feridüddin Attar, Nişabur’da Mevlana’ya Mantıku’t-Tayr adlı eserini hediye etmiştir. Zemahşerî, Fahreddîn Râzî ve Bahaaddin Veled bu yılların ilim ve sanat adamlarından bazılarıdır. Harzem /HarezmTürkçesi, Türk dilinin önemli bir koludur.” 

Mevlevilikte on sekiz hikmet ve hizmet yolu hakkında açıklamalarda bulunan Yrd. Doç. Dr. Kadir Güler şunları belirtti: “On sekiz rakamının kutsallığı ilahi Nurun, devre-devir DEVRİYYE macerasıyla ilgilidir. İlahi Nur, İnsan-ı kamilde vücud bulana kadar şu devreleri geçirir ve her devre bin alemi kapsar. Böylece insan devrini on sekiz bin alemde tamamlar. Bu devre/değişim şu şekildedir.

1-Âlem-i Küll 2- Âlem-i Cüz’ 3-Atlas / arş Feleği 4- Yıldızlar Feleği 5-Zuhal 6-Müşterî  7-Zühre 8-Güneş 9-Mirrih 10-Utarid  11- Ay  12- Hava 13-Ateş 14-Su 15-Toprak 16-Madenler 17- Bitkiler 18- Hayvanlar

Mevlevilikte  bazı unsurlar bu onsekiz rakamı etrafında şekillenmiştir. Mevlevilikte biat etmek ve Mevlevî dervişi olmak üzere dergâha gelenler şu 18 vazifeyi yapmadan derviş olamazlar ve 18 mertebe ile imtihana tabi olurlar.

1. Ayakçılık, 2. Çerağcılık, 3. Süpürgecilik, 4. Dış kandilcilik, 5. Yatakçılık, 6. Tahmisçilik (kahve döğme), 7. İç kandilcilik, 8. İç meydancılık, 9. Somatçılık (Sofra kurma), 10. Pazarcılık, 11. Dolapçılık (yemek kapları düzeni), 12.Bulaşıkçılık, 13. Şerbetçilik, 14. Abrizcilik (Abdesthane temizliği), 15. Çamaşırcılık, 16. Dış meydancılık, 17.Halife Dede-Matbaha girenlere yol gösterme, 18. Kazancı Dede-Aşçı Dedenin vekilliği.

Mürid, kırk günden bin güne kadar süren bu çileden sonra Mevlevi dervişi olur ve dergâhta bir hücrede oturma hakkı kazanır.”

Konferansın ardından Türk Tasavvuf Musikisi Konseri ve Sema Gösterisi gerçekleştirildi. 

Haberi Paylaş

Basın Yayın Halkla İlişkiler - 13 Aralık 2017, Çarşamba / 1911 defa okundu.

Etiketler : dpü, kütahya,

Bu Kategorideki Diğer Haberler