30 Ağustos Zafer Bayramı Konferansı Düzenlendi

30 Ağustos Zafer Bayramı kapsamında Üniversitemiz akademisyenlerinden Doç. Dr. Esra Sarıkoyuncu’nun konuşmacı olduğu “93. Yıl Döneminde 30 Ağustos Zaferi” konferansı düzenlendi.

Konferansta konuşan Doç. Dr. Esra Sarıkoyuncu şunları söyledi: “Doğudan Ermeniler, Güneyden İngilizler ve Fransızlar üzerimize yürümüş, İtalyanlar Konya’ya kadar yayılmışlardı. Karadeniz boyunca silahlandırılmış Rumların ayaklandırılması yetmemiş gibi Batıdan da Yunan ordusunu sürmüşlerdi. Ayrıca arkada fırsat kollayan bazı azınlıklar da akbaba gibi üzerimize üşüşmüşlerdi. 15 Mayıs 1919’da İzmir’e çıkan Yunan askeri bir süre sonra, İngilizlerin de kışkırtması ile Ankara’ya doğru yürüyüşe geçti. Emperyalist güçlerin siyasi ve maddi desteğini de alan Yunan ordusu hızla ilerliyordu. İzmir, Aydın ve Manisa’nın işgalinden sonra Uşak, Afyonkarahisar, Kütahya, Eskişehir, Bilecik ve Bursa birer birer işgal edildi. 17 Temmuz 1921 de Yunan işgaline uğrayan Kütahya’mız işgalden 30 Ağustos zaferi ile kurtulmuştur.

26 Ağustos 1922 gününün erken saatlerinde Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa, Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa ve Birinci Ordu Komutanı Nurettin Paşa ile birlikte savaşı yönetmek üzere Kocatepe’deydi. Onlar, canları kanları pahasına topraklarını savunmak üzere buradaydılar. Ayrıca yurtları için binlerce canı feda etmeye de hazırdılar. Son yürek durana, son damla kan akana kadar vatanlarını savunacaklardı. Türkün kaderinin çizileceği ölüm-kalım mücadelesine gidiliyordu. Taarruz başlamak üzereydi. Su bulabilenler su ile abdestlerini almışlar, bulamayanlar ise teyemmüm yaparak saf tuttular. Sonra da eller semaya açıldı: 

“Yarabbi düşmanı yurttan atmadan, İzmir’i görmeden canımı alma, şehadeti nasip etme!” diyerek askerlerimiz dua ederken; Başkomutan Mustafa Kemal Paşa ise şöyle yakarıyordu:

“Yarabbi! Sen Türk ordusunu muzaffer et… Türklüğün, Müslümanlığın düşman ayakları altında esaret zincirinde kalmasına müsaade etme!”

Büyük taarruz, 26 Ağustos 1922 günü saat 05:30’da alacakaranlığı gümbürtüsü ile yıkan topçu ateşiyle başladı. Top gümbürtüsü, sanki yaklaşan zaferin müjdecisiydi. Yunan mevziileri üzerinde patlayan 300’den fazla top, bütün dünyaya şu gerçeği haykırıyordu.”

“Duysun bunu kâinatta herkes, Türkün sesidir bu gürleyen ses!”

Kurtuluş aşkıyla kalpleri çarpan on binlerce Mehmetçik, deli rüzgar gibi esti, Allah Allah nidalarıyla ileri harekâta geçti. Nal sesleri, süngü ve kılıç şakırtıları birbirine karışıyordu. Ay yıldızlı bayrak, düşmanı savuruyor, altı ayda aşılmaz denilen tel örgülerle çevrili Yunan mevziileri kumdan kaleler gibi birer birer yıkılıyordu diyen Doç. Dr. Esra Sarıkoyuncu sözlerini şöyle sürdürdü: “İki gün içerisinde Afyon-Karahisar’ın 40-50 Km civarındaki bütün düşman müstahkem mevziileri ele geçirildi. Bu mevziiler, Türkün azmine, iman gücüne altı saat bile dayanamamışlardı. Tel örgüler süratle geçildi. Aralıksız gümbürdeyen top sesleri makineli tüfeklerin aman vermeyen sürekli ateşleri, Mehmetçiklerinin ellerinde parlayan süngüler, kılıçlar,  duman duman yanan dağlar, tepeler… Artık Yunanlıların en önemli karargâhları Türklerin elindedir.

Düşman ise, canını kurtarmak için Dumlupınar’a doğru panik içinde yürüyüşe geçmişti. Oysaki Dumlupınar’daki Yunan mevziileri çoktan boşaltılmış, askerleri de Uşak’a doğru kaçmaya başlamışlardı. Ancak Türk süvarileri, düşmanın bağrına mızrak gibi saplanarak, onların İzmir ile bağlantılarını kesmişlerdi. Süvarilerimiz Yunan askerlerine göz açtırmıyordu, şimşek gibi çakıyor, yıldırım gibi vuruyorlardı. Tarihler 30 Ağustos 1922’yi gösterdiğinde işgalciler, Aslıhanlar mevkiinde kıstırıldı. Türk ordusunun karargâhı da Zafertepe-Çalköy yakınlarındaydı. Aynı günün sabahı, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa da oradaydı. O, buradaki 1181 rakımlı tepeden muharebeyi sevk ve idare etmekteydi.

Yunan ordusu, beş gün içinde bozulup dağılırken, geride bıraktığı manzara adeta bir felaketi andırıyordu. 30 Ağustos’ta Gazi’nin idare ettiği Meydan Muharebesi’nde düşmanın ana kuvvetleri imha edilmiş, pek çok esir alınmıştır. Yunan Ordusu Başkomutanı General Trikopis de esirler arasında bulunuyordu. Elde edilen bu zafer, İstiklal Marşımızın “Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda” mısrasında ifadesini bulan bir mücadelenin sonucudur. Bu uğurda şehit olmuş binlerce insanımız, kanlarıyla suladıkları Dumlupınar topraklarında yatıyor. Anadolu’nun her köşesinden, her vilayetinden gelen Mehmetler ile birlikte; Emetli Ayşeler, Kulalı Fatmalar koyun koyuna uyuyor. Pek çoğu henüz çocuk yaşta toprağa düşmüştür.

Gazi Mustafa Kemal Paşa, 31 Ağustos 1922 günü muharebe meydanını gezerken, şehitler arasında düşman topçu mermisinin açtığı çukura gömülmüş bir sancaktar görür. Bu aziz şehit, toprağın üstünde katılaşmış kolu ile sancağı dimdik tutmaktadır. Manzara karşısında duygulanan Başkomutan, savaş sonrasında yapılacak şehit asker anıtı için buranın sembol alınmasını emreder.

1 Eylül’de de beklenen şu emri verdi: “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri”

Aslında herkes bu emri bekliyordu. Son üç yüz yıldır hep savunmada kalan Türk ordusu, ok gibi ileri fırlamıştır. Öyle ki, düşman kalıntıları ile vuruşa vuruşa ilerlemesine rağmen, 400 Km’lik yolu 10 gün içerisinde kat ederek, 9 Eylül’de İzmir’e ulaşmıştır. Hem de günde ortalama 40 Km. yol yürüyerek… Bu durum aynı zamanda Türk askerinin vatanı istilacılardan kurtarma aşkıyla neler yapmaya muktedir olduğunu da gösterir.

Anadolu’nun çileli insanı yaşamında ilk defa gülüyordu. Müjdeli haber bütün köylere kadar ulaşmıştı. Türk ordusu Dumlupınar’dan İzmir’e sevinç gözyaşları ile karşılandı. Türk bayrağı Bornova’dan gözüktüğünde Yunan askeri kaçmak için rıhtımda bekleyen gemileri çoktan doldurmuşlardı. İzmir’in azınlık mahallelerinde korku ve endişe yaşanırken, Türk mahallelerinde ise şenlikler vardı. Bir gecede binlerce Türk bayrağı dikildi. Türk ordusu ve onun başkomutanını halk coşkuyla karşıladı.

Sonuç olarak; Türk ordusu, Dumlupınar’da zaferle sonuçlanan Başkomutan Meydan Muharebesi ile Anadolu topraklarının Türk vatanı olduğunu, önünde durulmaz bir irade ile kanıtlamıştır. Ayrıca Türk tarihi için bir şeref olan bu zafer ile sadece Türk’ün vatanı, gururu kurtarılmadı, kurtulan bütün ezilenlerin gururudur. İslam âleminin öne eğilen alını bu zaferle ışıklandı.

Haberi Paylaş

Basın Yayın Halkla İlişkiler - 28 Ağustos 2015, Cuma / 4862 defa okundu.

Etiketler : dpü,

Bu Kategorideki Diğer Haberler