DPÜ’den Değişen Dünyada Yükselen Türkiye Paneli

Kütahya Dumlupınar Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, çeşitli üniversitelerden akademisyenlerin konuşmacı olarak katıldıkları Değişen Dünyada Yükselen Türkiye başlığını taşıyan bir panel düzenledi.

DPÜ Lisansüstü Eğitim Enstitüsü tarafından Değişen Dünyada Yükselen Türkiye Paneli düzenlendi.

Video konferans yoluyla düzenlenen ve moderatörlüğünü Kütahya Dumlupınar Üniversitesi İİBF Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Hüsamettin İnaç’ın yaptığı panelin selamlama konuşmalarını Rektörümüz Prof. Dr. Kâzım Uysal ve Enstitü Müdürümüz Prof. Dr. Şahmurat Arık yaptılar. 

İNAÇ: ABD, TÜRKİYE İLE İŞ BİRLİĞİNE MUHTAÇ

Konuşmacılara söz vermeden önce panelin izleyeceği ana yörüngeyi ve panel boyunca vurgulanması gereken temel parametreleri tespit etmek amacıyla açılış konuşması yapan Moderatör Prof. Dr. Hüsamettin İnaç, Türk dış politikasının günümüzde karşı karşıya olduğu yerel, ulusal ve küresel meydan okumaları bünyesinde barındıran “Pandemi Sonrası Yeni Dünya Düzeni ve Türkiye” başlıklı bir sunum yaptı. Dünyada hegemon güçlerin olmadığı, bölgeselci politikaların hakim hale geldiği ve uluslararası kurumların meşruiyetini yitirdiği bir politik atmosferle karşı karşıya olduğumuzu savunan Prof. Dr. İnaç, çağımızda yaşadığımız gelişmelerin yüz yıl önceki hesapların tekrar görüleceği, donmuş ihtilafların dondurucudan çıkarılacağı ve nihayetinde her devletin kendi hesabını kendi görmek durumunda bırakıldığı kaos ve anarşi döneminin bir işaret fişeği olduğunu belirtti. 

Tam da bu kabil uluslararası konjonktürün hâkim olduğu bir dönemde Akdeniz, Karadeniz, Balkan, Kafkasya, Ortadoğu ve Avrupa kimliklerini hem jeopolitik ve hem de kültürel olarak bünyesinde barındıran Türkiye’nin, farklı bir stratejik ufuk ve derinlikli dış politikayla bölgesinde yükselen bir figür haline gelmekte olduğu iddiasında bulunan İnaç, konuşmasını şu ifadelerle neticelendirdi:

Karadeniz ve Kafkasya’da söz sahibi olmak isteyen ABD, Türkiye ile iş birliği ve senkron geliştirmek zorundadır. NATO başta olmak üzere uluslararası kurumları güçlendirmek isteyen ABD, Türkiye’nin yardımı ve desteği olmadan bu hedefini başaramayacaktır. ABD ile süper güç olma iddiasındaki Çin’in kapışmasının adı olan Kafkas Baharı, Türkiye’nin hem medeniyet ve hem de jeopolitik olarak çok güçlü olduğu Orta Asya coğrafyasında cereyan edecektir. Yeni Dünya’nın jeopolitik merkezi olarak kabul edilen Akdeniz, Türkiye’nin en uzun sınıra sahip olduğu, Kıbrıs gibi bir adada garantör statüsünü koruduğu ve Doğu Akdeniz’de BM’nin tanıdığı meşru Trablus Hükümeti’nin sponsoru olarak rol aldığı bir kültür havzasıdır. Halkı Müslüman olan elli yedi İslam ülkesi arasında laik, demokratik ve batılı değerlerle mücehhez karakteri ve İslam’la demokrasiyi kendi bünyesinde harmonize ederek iktisadi kalkınmasıyla göz dolduran Türkiye, Ortadoğu için hâlâ bir model ülke konumundadır.

ADIBELLİ: TÜRKİYE, SOĞUK SAVAŞ MANTIĞI DIŞINDA POLİTİKALAR İZLEMELİ

Panelin ilk konuşmacısı olan Kütahya Dumlupınar Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Dr. Barış Adıbelli ise “Türk Dış Politikasının Yeni Jeopolitiği” adlı sunumunda Türk dış politikasının iki kutuplu dünyada ve Soğuk Savaş döneminde izlediği geleneksel çizgisini özetledi ve 1945-1990 yılları arasını kapsayan bu dönemde NATO ile Varşova paktları arasında batılı çoğulcu ve demokratik bir dünyada yer almayı tercih eden Türkiye’nin sınırları önceden belirlenmiş bir politika takip etmek durumunda olduğunu belirtti. Kurgulanmış bir “Öteki” olan SSCB’nin yerini Kuşak-Yol Projesi ile Çin Halk Cumhuriyeti’ne bıraktığını ifade eden Dr. Adıbelli, ekonomik ve siyasi hegemonyanın doğuya doğru geliştiği bir dönemde Türkiye’nin Soğuk Savaş mantığının dışında politikalar izlemesi gerektiğini şu şekilde ifade etti:

1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılması 1990’da Doğu Avrupa’da sosyalizm karşıtı halk hareketlerinin başlaması ve nihayet 1991’de Moskova’da Komünist Parti’nin parçalanmasıyla Sovyet Rusya’nın uluslararası sahneden çekilmesi, Soğuk Savaş döneminin bittiğinin göstergesidir. Haddizatında ‘ötekisini’ kaybetmiş bir düzenin varlığını sürdürmesi beklenemezken öte yandan bu düzeni ayakta tutan kurumlar ve bu kurumların üzerinde yükseldiği değerler sistemi de önemli ölçüde itibarını yitirmişlerdir. Nitekim iki kutuplu dünyada hegemon güç konumunda bulunan ABD, bu konumunu üç enstrüman üzerinden konsolide etmekteydi. Bunların başında dünyanın tüm ihtilaflı ve stratejik önem taşıyan noktalarında varlığını devam ettiren askeri üsler ve Amerikan ordusu gelmekteydi. Öte yandan bu sistemi sürdürmede gerekli olan ekonomik dayanak ve uluslararası rezerv para olarak dolar, önemli bir rol oynamaktaydı. Son olarak da düzenin meşruiyetini sağlayan olgu olarak küreselleşme ve onun normatif çerçevesini belirleyen ideoloji olarak neo-liberalizm ön plana çıkmaktaydı.

UĞUR: ABD’NİN POLİTİKALARI BÜYÜK DEĞİŞİKLİKLER YAŞAMAYACAKTIR

Panelin bir sonraki konuşmacısı Yalova Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünden Dr. Mehmet Ali Uğur, ‘ABD Seçimlerinin Türk Dış Politikasına Muhtemel Etkileri’ başlıklı sunumunda Trump yerine Biden’ın gelmesiyle nelerin değişeceği üzerine yoğunlaştı. 2008 küresel mali krizinin küreselleşmenin tüm devletler için vaat edilen pozitif gelişmeyi sağlayamadığının ispatı olarak algılandığını belirten Dr. Uğur, konuşmasını şöyle sürdürdü: 

2016 Ocak ayında Trump yönetiminin iş başına geçtiği ABD, küreselleşme ve neo-liberalizmi baltalayacak politikalar izleyerek ABD’yi korumacı ve ulusalcı politikalara teslim etmiştir. Amerika’yı önceleyen (America First) ve Amerika’yı yeniden büyük kılmayı hedefleyen (MAGA) söylemler, hem ABD’nin hegemon güç olma iddiasını ortadan kaldırmış ve hem de iki kutuplu dünyanın yerini çok kutupluluğa bırakmasını sağlayacak yeni bir eğilim ve yönelim yaratmıştır. Biden ise kurumsallaşmayı önceleyen, demokrasi ve inşa haklarını dış politikasının merkezine yerleştiren ve dış politikasını şahsı üzerinden değil, bürokrasi üzerinden şekillendirmeyi tercih eden bir siyaset güdecektir. Ancak başkanların tarz ve üslupları değişse de ABD, bölgelerden bazında geleneksel politikaları çok fazla revizyona gitmeden uygulayacaktır. ABD artık hegemon güç olma kabiliyet ve kapasitesini kaybetmiştir.

TANSİ’DEN TÜRKİYE - İSRAİL İLİŞKİLERİ SUNUMU

‘Türkiye-İsrail İlişkilerinin Uluslararası Güvenliğe Etkisi’ temalı konuşmayı yapan Yeditepe Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Deniz Tansi, İsrail’in devlet olmaya doğru evrilme aşamalarını tarihsel dönüm noktalarıyla açıkladı. Yirminci yüzyılın başında Siyonist kongrelerle başlayan Yahudilerin Osmanlı’dan ayrılma macerasının İngiltere’nin 1917 yılında Balfour Deklarasyonuyla verdiği açık destek sayesinde hayatiyet kazandığını ifade eden Dr. Tansi, dünyanın farklı yerlerinden Yahudi nüfusun nasıl Ortadoğu’ya yığıldığını demografi politikalarıyla ele aldı. 

Daha sonra vatandaş oluşturmaya yönelik ulus-inşa stratejileri üzerine odaklanan Tansi, Siyonist devletin kurulmasının akabinde birbiri ardında gerçekleşen dört Arap-İsrail savaşının ana hatları ve uluslararası güvenliğe tesirlerini ayrıntılı bir biçimde ele aldı. Bu savaşlarda Arapların aldığı üst üste gelen yenilgilerin ve ABD’nin yeni kurulan İsrail’e verdiği sonsuz desteğin tesiriyle Filistin sorunun içinden çıkılmaz bir problem yumağı haline geldiğini belirten Tansi, Trump’ın ortaya koyduğu Yüzyılın Anlaşması ve Arap ülkeleriyle normalleşme adımlarının sosyo-politik temelden mahrum olduğunu ve bölge güvenliği bakımından kalıcı bir netice vermeyeceğini vurguladı. Son olarak Doğu Akdeniz ve Levant’ta petrol ve doğal gaz boru hattı projelerine değinen Tansi, İsrail’in bölgesinde bulunan Leviathan kaynaklarını Avrupa’yla buluşturmasının yegâne yolunun ‘One Minute Olayı’yla bozulan Türkiye - İsrail ilişkilerinin düzeltilmesine bağlı olduğunu, çünkü Türkiye üzerinden geçirilmeyen boru hattının maliyetinin yüksek olacağı gerekçesiyle uluslararası toplumdan asla finansal destek alamayacağını öne sürdü.

DR. BATI, DOĞU AKDENİZ’DEKİ GELİŞMELERİ YORUMLADI

Panelde son konuşmacı olan Kıbrıs Amerikan Üniversitesinden Dr. Güney Ferhat Batı ise, ‘Doğu Akdeniz’de Avrupa Birliği (AB) ve Çoktaraflılık’ başlıklı konuşmasında Doğu Akdeniz’de Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) oluşturulması, deniz sınırlarının çizilmesi ve birbiri ardınca gelen NAVTEX ilanlarıyla ortaya çıkan gerilimin kapsamlı bir analizini yaptı.
 
Türkiye’nin arama ve sondaj gemileriyle bölgede ağırlığını koymasının Türkiye ile Yunanistan arasında geçmişten gelen çözümlenemeyen sorunları depreştirdiğinden hareketle Yunanistan ile yaşanan siyasi krizin Avrupa Birliği’ne (AB) de yansıdığını ifade eden Dr. Ferhat Batı, bu ülkenin geçmişten beri büyük güçlere yaslanarak nasıl topraklarını genişlettiğini çarpıcı örneklerle ortaya koydu. Türkiye’nin tamamen uluslararası hukuka dayanan haklarına dayanarak ortaya koyduğu politikalarına AB’nin verdiği tepkinin Birliğin inandırıcılığına zarar verdiğini ifade eden Dr. Batı, Yunanistan ve Güney Kıbrıs tarafından rehin alınan AB’nin Türkiye ile ilişkilerinin geri dönüşü olmayan olumsuz bir istikamete doğru ilerlediğinin altını çizdi. 

Türk dış politikasının farklı boyutlarının alanında uzman konuklar tarafından ele alındığı panel, video konferans sistemi ve DPÜ TV izleyicilerinin, soru ve görüşlerinin uzmanlarca yorumlanmasıyla tamamlandı.

Haberi Paylaş

Basın Yayın Halkla İlişkiler - 18 Kasım 2020, Çarşamba / 1359 defa okundu.

Etiketler : dpü, kütahya, dpü hisarcık meslek yüksekokulu,

Bu Kategorideki Diğer Haberler